Yangın ve Güvenlik Dergisi 70. Sayı (Nisan 2003)

Point of View Aslında 1999 Marmara afetinden beri İstanbul için de benzer bir yanılgının yaşandığı söylenebilir. Deprem senaryoları ve fay hatları üzerine uzun süredir yaşanan tartışma la rı , tüm yerel yöneticileri ve halkım ızı deprem eksenli bir koşullanmaya sürüklemiştir. Buna karşın henüz pek çok İstanbullu'nun belleğinde yer tutan tanker yangını faciasının bir benzerinin İstanbul Boğazı nda her iki asma köprünün de kuzeyinde oluşması olasılığının, tüm Boğazı sürükleyeceği yangın riski ile birlikte, her iki asma köprüye Dünya Ticaret Merkezi'ndekine benzer bir etki yapabileceğini bugün çok az İstanbullu düşünebilmektedir. Oysa Köprü Viyadükleri üzerinde haftalar süren tartışmalar yaşanmış, sonunda bu viyadüklerin tahkimi için ihale sonuçlandırılmıştır. Bu durum tamamen deprem eksenli bakış açısının yanılgı olabileceğini bize gösteren iyi bir örnektir. Boğaz geçiş güvenliğine ek olarak alınması gereken yangın güvenlik önlemlerinden ise henüz söz eden yoktur. Entegre acil durum yönetimi ilkelleri, kuşkusuz yüksek yapılar içinde gerekli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde "afet yönetim" terimi ile dar bakış açısı ile değerl e ndiri le n "acil durumlar" afet dış ı yönetimsel durumları da kapsayabilmektedir. Afetlerin insan "yapısı" ve "doğal" olarak grupla ndırıldığı günümüzde, ülkemiz maalesef yönetimsel açıdan, daha çok doğal afetlere, özellikle de bu afet grubu içinde yer alan deprem ve sel baskınlarına odaklanmış durumdadır. Ancak hızla sanayileşen ülkemizin pek de planlı gelişmeyen kentleri, pek çok yerel yöneticinin düşlerini dahi zorlayabilecek afetlere hergün sahne olabilecek durumdadır. Örneğin bir kimyasal madde sızıntısını n Kocaeli'nin hemen kıyıs ın d a n geçen demiryolunda ol uşabi lecek bir kaza sonucu kente yayılması , depreme oda klanmış afet yönetimi anlayışı na sahip yerel yönetim için bu ilimizde başarız olabilecek bir müdahale sürecine yol açabilecektir. Bu tür bir senaryo, sadece depreme ve rafineri yangınlarına oda klanmış bir planlamayı kuşkusuz sonuçsuz bırakabilece ktir. Genellikle yüksek yapılarla ilgili tehlikeler, uzmanlarca, terörizm, deprem ve yangı n olarak öngörülmektedir. Diğer yandan oldukça plansız gelişen ve doğrusal bir karakter sergileyen İstanbul' un yüksek yapılar bölgesi, Barbaros Bulvarı'ndan başlayarak Ayazağa Bölgesine kadar uzanmaktadır. Oluşabilecek büyük ölçekli bir afette yüksek yap ıların kendileri bu afetten etkilenmeyebilirler. Buna rağmen, bu binaların herbirinden 3-5 bin ku llanıcı, yaklaşık 30 dakika içinde Zincirlikuyu Ayazağa ana arterine inerek evlerine ve yakınlarına ulaşmak isteyecektir. Bu şekilde yüksek yapı kullanıcılarının araçları ile yarım saat içinde bu arterde ya ratacakla rı trafik k a rmaşas ını tahmin etmek güç olmayacaktır. Bu tıkanıklığın İstanbul'un ana arterlerinin en önemli düğüm noktasını nasıl tıkayabileceğinin düşünülmesi gerekmektedir. Aynı anda her iki asma köprünün de ulaşım tıkanıklığı nedeni ile her türlü lojistik desteğin akışına olanak vermeyecek hale gelmesi, böyle bir senaryoda kaçınılmaz ol aca ktır. Kuşkusuz bu durum, kent planlama ölçeğind e değerl enedi rilmesi gereken bir "yüksek yapı-acil durum" il işkisi olarak görülebilir. Bu nedenle acil durum tanımlamasının ve olas ıl ıkl a rının bugünkü bakış açımızdan daha geniş tutulması, yeni olasılıkla rın ar a ş tırılm as ı ve se n a ryoların sürekli geliştiri lmesi gereklidi r. Diğer yandan ülkemiz genellikle afetler ve acil durumlara müdahalede, afet sonrasında oluşan olumsuzlukların ivedilikle giderilmesine dayalı bir mücadele anlayışına sahiptir. Erzincan ve Adapazarı'nda onlarca yı l arayla meydana gelen depremlerin arasında ki sürelerde alınan önlemlerin yeni can kayıpları nı engelleyemediği görülmüştür. Özellikle doğal afetlerde ülkemizdeki yöneticileri, afete bir an önce müdahale ederek can ve mal kaybını en aza indirme, sonra da afet bölgesinde hayatı olabildiğince kısa sürede normale döndürmeğe odaklanm ı ş bir mücadele anlayışına sahiptir. Ancak iki afet arasında geçen sürenin "hazırlı k" ve "zarar azaltma" çabaları için bir olanak olduğu genellikle düşünülmemektedir. Bu nedenle her afette ülkemizde benzer durumlar tekrarlanmakta, önlemler almak için kullanılacak afet öncesi dönemler, h azırlanm a, zarar azaltma çalışmaları ve bunların planlamaları yapılmayarak genellikle zaman kaybedilmektedir. Yangın ve Güvenlik il Sayı 70 Nisan 2003 Oysa dünyada yaygın kabul gören "acil durum yönetim" anlayışı; "müdahale", "iyileştirme", "hazırlık" ve "zarar azaltma" çalışmalarının dördünün kesintisiz olarak afetten afete ardışık olarak sürdüğü döngüsel bir yapıyı tanımlamaktadır (Şekil-1). İyileştirme İki afet arasında geçen süre yeniden planlama yap ılarak her türlü tehlikeye karşı acil durumlarda ku ll a nı laca k bütün kaynakların değerlendirilmesi, eğitim ve hazırlıklar yapıması gereklidir. Her acil durumun kendisinden sonra gelecek acil durumlar için bir veri kaynağı olduğu unutulmamalıdır. Planlama, bina yönetmelikleri ve yasalar sürekli yeniden değerlendiri lmek zorundadır. Bu nedenle entegre acil durum yönetim sistemi bir bütünlük içinde değerlendirilmelidir. Yukarıda sözü edilen her dört evrenin aşamaları ve işele ml eri arsında entegrasyon gerçekleşti rilemed iğinde ise yeni can ve mal kayıplarının oluşması kaçınılmaz olarak gündeme gelecektir. Bu nedenle acil durum yönetimi ele tıpkı afetler gibi döngüsel bir karaktere sahip ol malıdı r (Şeki l-1) . Afetten afete geçen süre tüm kaynaklar ile teknolojik olanakların kullanıldığı, hazırlık, zarar azaltma faaliyetlerinin planlandığı ve gerçekleştirild iği bir dönem olmalıdır. Sonuç olarak, entgre acil durum planlaması ve yönetimi de tıpkı doğal afetlerde olduğu gibi yüksek yapılar kadar, yer aldıkları kentler ya da kent pa rçaları için de bütünleşik olarak döngüsel bir yapıda değerlendirilme li ve önlemler süreklilik içinde değerlendirilerek alınmalıdır. 0

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=