Yangın ve Güvenlik Dergisi 256. Sayı (Eylül-Ekim 2025)

50 YANGIN VE GÜVENLİK • EYLÜL - EKİM / 2025 durum, çok katmanlı bir sistem sorunu olarak ele alınmalıdır. Çünkü eksiklik yalnızca bir disipline değil, farklı meslek alanları arasındaki etkileşim eksikliğine, yönetmeliklerin uygulanma biçimine ve denetim süreçlerindeki zafiyete dayanmaktadır. Sismik koruma, yangın tesisatlarında hayati bir rol oynar. Ancak bu konu hem teknik yazılarda hem de uygulama sahasında çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Bu görmezden geliş; yangın güvenliğini yalnızca normal çalışma koşullarıyla sınırlayan dar bir bakış açısının ürünüdür. Oysa afet anlarında sistemin sürekliliğini sağlayacak mekanik bütünlük, yangınla mücadele stratejisinin en kritik halkalarından biridir. Bu bağlamda aşağıda, yangın danışmanlarının ve sektör paydaşlarının sismik korumaya neden yeterince vurgu yapmadığını, teknik, sektörel ve yönetsel düzeylerde açıklayan başlıca nedenleri detaylı biçimde analiz ediyorum. YANGIN DANIŞMANLARININ SISMIK KORUMA KONUSUNU GÜNDEME ALMAMASININ 5 ANA NEDENI 1. Sorumluluk Dağılımının Belirsizliği Yangın danışmanları sahada genellikle yalnızca: • Yangın algılama sistemlerinin yerleşimi, • Sprinkler yerleşimi ve zonlama, • Hidrolik hesaplamalar ve borulama şemaları gibi görev tanımlarıyla sınırlı bir rol üstlenir. Ancak yangın tesisatlarının askılama, destekleme ve sismik dayanım tasarımı, çoğu zaman mekanik tesisat mühendislerine, yapısal proje müelliflerine ya da şantiye uygulama ekiplerine devredilir. Bu durum, yangın danışmanlarının konuya “benim sorumluluğum değil” anlayışıyla yaklaşmasına neden olur. Oysa Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği (TBDY 2018) Bölüm 6, tüm mekanik ve elektrik tesisat sistemlerinin deprem etkileri altında güvenli şekilde çalışabilmesi için sismik destekleme ve askılama önlemlerini zorunlu kılmaktadır. Yani sismik koruma, bir görev dağılımı tercihi değil, yapılması zorunlu bir mühendislik yükümlülüğüdür. Kim tarafından projelendirildiği ya da uygulandığı fark etmeksizin, yangın tesisatlarında sismik önlemler mutlaka tanımlanmalı ve uygulanmalıdır. Bu sorumluluğun belirsiz bırakılması, sistem güvenliğini doğrudan riske atan bir zaaftır 2. Standart ve Mevzuat Bilgisinin Yetersizliği Birçok yangın danışmanı, yangın sistemleri tasarımında yalnızca TS EN 12845 standardına ve hidrolik hesaplara odaklanarak çalışmaktadır. Projeler çoğunlukla: • Sprinkler yerleşimi, • Boru çapı seçimi, • Zonlama ve debi hesaplamaları gibi statik ve normal işletme koşulları için optimize edilir. Ancak bu yaklaşım, sistemin yalnızca gündelik kullanımda çalışabilirliğini garanti eder; afet koşullarında çalışmasını garanti etmez. Ne yazık ki: • NFPA 13’ün sismik braketleme kurallarına, • Rijit ve esnek bağlantı elemanlarına dair zorunluluklara, • TBDY 2018’in tesisatlara yönelik sismik destekleme hükümlerine birçok danışman hakim değildir ya da bu standartlar proje kapsamına dâhil edilmez. Oysa afet anlarında sistemin devrede kalması, yalnızca basınçlı suyun doğru hesaplanmasından değil, aynı zamanda mekanik bütünlüğün korunmasından geçer. Bu nedenle yangın sistemlerinin sismik performansı, sadece bir ek detay değil; yangın mühendisliğinin asli bir parçasıdır. 3. Uygulama Alışkanlıkları ve Piyasa Dinamikleri Türkiye’de yangın sistemlerinde sismik koruma uygulamaları, çoğu zaman proje sürecinin başından itibaren “opsiyonel” veya “ekstra maliyet unsuru” olarak değerlendirilir. Bu yaklaşımın temelinde: • Projelendirme, satın alma ve uygulama süreçlerinde sismik destekleme ekipmanlarının bütçeye ilave yük olarak görülmesi, • Müteahhit firmaların, askılama ve rijit destek sistemlerini maliyet düşürme kalemi olarak ele alması, • Sektörde yaygın olan "zaten kimse yapmıyor" veya "denetlemiyorlar ki" gibi pratikçi yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu genel gevşek uygulama kültürü, yalnızca uygulayıcıları değil, tasarım aşamasında görev alan yangın danışmanlarını da etkiler. Çünkü eğer sistemin sahada uygulanmayacağı düşünülüyorsa, danışmanlar da bu kritik öğeyi tasarıma dâhil etme gereği duymaz. Sonuçta, maliyet MAKALE

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=